21 Ocak 2012 Cumartesi

ohrid 2. gün

Artık tatilin son günlerindeyim. Hatta bugünde bitti ya, tatilimi bitmiş sayabilirim artık. Fena.
Ohrid Gölünün hemen karşısında, göl manzaralı bir otelde kalıyorum. Otel fiyatları burada Üsküp’e oranla daha düşük, böylece mükemmel manzaralı bir otel bulmak çok da dert olmuyor. Ama dün gece, otel gölün sularına karışacak sandım. O kadar kötü bir fırtına vardı ki ben böylesini en son seneler evvel Abana’da, karadeniz sahilinde, görmüştüm dersem abartmış olmam. Üstelik bu kez bu denli bir fırtına ve böyle dalgaların, karşı sahili gözüken bir gölde olması daha da ilginçti. Gece uykumdan uyandım fırtınanın sesiyle ve balkondan baktığımda dalgalar gölün doğu sahilini, otellerin bulunduğu sahili delice dövüyor, otelin pencerelerine takılı panjurları zangır zangır titretiyordu. Tekrar yatağıma döndüğümde uyumanın bu gürültüde mümkün olamayacağını, korkudan uyuyamamayı her ne kadar kendime yediremesem bile, böyle bir bahanenin yutulabilir olduğunu düşünerek uzandım yatağıma.
Uyandığımda müthiş bir sessizlik vardı. Hemen pencereye koştum ve gece delirmişçesine kıyıya saldıran gölü adeta bir çarşaf gibi karşımda serilmiş buldum. İlginç dedim kendi kendime ve üzerine biraz daha uyudum.
Kahvaltı için aşağı indiğimde sanırım tüm otel hala daha uyuyordu. Koca salonda, tek başıma, vasat kahvaltımı bitirip –oteller bu yüzden ucuz olabilir- adetim olduğu üzere hemen dışarı attım kendimi. Sokaklar henüz boş ve bir miktar karlıyken şehri gezmek çok keyifliydi. Üstelik  güneş yüzünü göstermeye başlamış, tam karşıdan vurduğu zaman iyice ısıtır olmuştu. Bunu fırsat bilip şehir turunun ardından sahilde yer alan cafelerden birinde güneşe serdim kendimi ve kahvemi içip bir yandan tertemiz havanın keyfini çıkarırken bir yandan da sokakların hareketlenmesine şahit oldum.
Şehir turu sırasında kaleye kadar çıkmadım ama iskele tarafında iç içe geçmiş sokaklar ve tarihi dokusu bozulmamış evler çok güzel bir yürüyüş parkuru sundu bana. İnsan bu sokaklar içnde birkaç saat amaçsızca yürüyebilir üstelik insan girdiği bir sokağın kendini nereye çıkaracağını asla tahmin edemeyebilir de!
Kahvemi içip tüm şehri uyandırdıktan sonra bir taksi tutup Struga’ya gittim. Tatilimin en vasat kısmı burada geçti desem yeridir çünkü Struga’da görmeye değer bir şey bulamadım. En azından ben göremedim. Eğer tatil için sınırlı zamana sahipseniz benim gibi, buraya gelerek zamanı harcamanın hiç akıl karı olmadığını söyleyebilirim ama gezip dolaşmak için yeterinden fazla zaman sahibiyseniz, burada da göl kenarında bir yürüyüş yapmayı isteyebilirsiniz. Tamamen zaman meselesi yani…
           Akşamüzeri Ohrid'e döndüğümde, bu kez de akşam güneşine serdim kendimi göl kenarında. Banklarda akşam güneşini seyrederken martılara fıstık atmanın keyfi tarif edilemez bence. Böylece Ohrid'e gelince yapılması gereken şeyler listesinin başına sahilde martıları beslemeyi rahatlıkla koyabilirim, terapi niyetine… 

2 yorum:

  1. sayenizde Struga'yı plandan çıkardım, martıları ekledim ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazin eminim daha guzeldir ohrid, fazladan birgun fena olmaz :))

      Sil